Drama-terapi Homo Ludens (Oynayan İnsan) adlı eserde ifade edildiği gibi yaşamın bir oyun olduğu prensibi üzerine kurgulanmaktadır. Hiç durmadan ya kendi yazdığımız senaryoları oynuyoruz ya da başkalarının yazmış olduğu senaryolarda rol alıyoruz. Eğer senaryoyu yazma yaratıcılığını göstermiyorsak çoğu kez yaşam bizim için bir rol uyduruveriyor. Bir de bakmışız ki koca bir yaşam boyunca sahnenin en köşesindeki tipleme olmaktan öteye gidememişiz. Çünkü rol aldığımız oyunların yazarları en güzel rolü kendisine yazmış bizi ise çalakalem rollerle geçiştirivermiş. Bir sabah uyandığımızda kendi rolümüzü kendimiz yazmaya karar verirsek ve bu rolü ustalıkla oynayabilecek donanıma da sahip olduğumuzu hissedersek yaşamımızın değiştiğini söyleyebilir miyiz? Yaratım sürecinden korkmak dışında buna engel olan ne olabilir ki?
Herhangi bir fakülteye kayıt yaptırıp o fakültenin disiplini içinde belirli kitapları okuyorsunuz, mezun olduktan sonra o mesleği icra edeceğinize motive oluyorsunuz ve algınız o meslek ile ilgili ayrıntıları önünüze seriveriyor. Böylece siz o olduğunuzu zannediyorsunuz. Tıpkı bir role hazırlanmak gibi diyebiliriz. Fotoğrafçıyı canlandıracaksak, bir fotoğrafçı ne yer, ne içer, nasıl konuşur, neleri izler bunları araştırır, taklit etmeye çalışırız. Dikkat edin benzer meslek gruplarındaki kişilerin yaşam tarzları arasında pek çok ortak nokta bulunur. Eğer bir kralı oynayacaksak kralın yaşamı hakkında fikir sahibi olmaya çalışırız. Bir kralın bildiklerini bilmeye uğraşırız. İnsanlığımızın üstüne çeşitli roller giydirir dururuz. Mutsuz bir ev kadını, işinden bıkmış bir telefon operatörü, her gün şikâyet eden bir taksi şoförü rolünü oynamaya başlamışsak yerine yeni bir rol alıncaya dek bu rolün hakkını vermeye çalışırız. Aslında rollerimiz bize gerekli motivasyonu sağlayacak bir birikimin sonucunda kendiliğinden çalışmaya başlamış ve üstümüze sinmiş kıyafetler gibidir. Öyleyse ne olmak istiyorsak o kaftanı biçmeliyiz kendimize.
Öncelikle halihazırda yaşamda üstlenmiş olduğumuz rolü en doğru ve nesnel biçimde analiz ederek başlıyoruz. Bu rolü benimsememize etken olan durumlar nelerdi? Bir seçim yapmamak, alternatif yollar aramamak da aslında bir seçim olabilir mi? Kendi rolümüzün yazarı olabilmek için ne yapmalıyız?
Kendi rolümüzün yazarı olabilmek için öncelikle bir yazar olmamız gerekiyor. İşte bu yüzden drama-terapi yazarlık temelli bir çalışma atölyesidir. Peki, yazdığımız rolü nasıl oynayacağız? Her insanın doğuştan gelen bir oynama güdüsü vardır. Girizgâhta değindiğimiz gibi kimilerimiz suçluyu oynuyor, kimilerimiz yargıcı, kimilerimiz doktor oluyor kimilerimiz de hastayı oynuyor. İnsanlar çeşitli çağlar boyunca kendilerine yeni oyunlar icat edip durmuşlar. Böyle düşündüğümüz zaman borsa gibi savaşlar da kuralları olan koca bir oyun. Siz de yarın bir oyun bulun, yeterince oyuncuyu dâhil edebilirseniz emin olun bir gün ona gerçeklik diyeceklerdir. İnsan hiç durmaksızın bir role kendini kaptırma gereksinimini genlerinde taşır. Atölyenin bir diğer amacı ise yazdığımız rolü en doğru biçimde oynamak ve diğer aktörlere oynatmaktır. Dolayısıyla drama-terapi çalışmasında yazarlık kadar, oyunculuk ve yönetmenlik deneyimini de edinmek gereksinimi doğuyor. Hepimiz kendi minik sahnelerimizin yazarı, oyuncusu ve yönetmeni olmak zorundayız. Ancak o zaman bizim verdiğimiz rollere başka aktörler de kendini kaptırmaya başlayacaktır. Çünkü bu insanın doğasında var.
Yaşamda üstlendiğimiz rolün en doğru biçimde analiz edilmesi diye kısaca üzerinden geçtiğimiz işlem kendini tanıma sürecinden başka bir şey değildir. Bu açıdan bakıldığında ise tüm belleğimizi, geçmişimizi masaya yatırma cesaretini gösterebilenler içindir bu atölye çalışması. Rollerimizi benliklerimizden ayırma sürecidir. Bunu herkes kendi isteği ve iradesiyle gerçekleştirecektir. Elbette atölye çalışmasındaki herkesin ihtiyacı doğrultusunda katkılarıyla bu gerçekleşebilir.
Geçmiş deneyimlerimizi teatral bir düzlemde tekrar değerlendirdikten sonra ikinci aşamaya geçilir. Gelecekteki deneyimlerimizi teatral bir düzlemde deneyimleme. Ancak geleceğimizi nereden biliyoruz ki sahneye taşıma imkânı bulalım? Tam bu noktada yaratıcı yazarlık çalışmalarımız devreye giriyor. Herkes geleceğini kendisi inşa edecek. Evet, doğru duydunuz. Ne olmak istiyorsak ya da ne olmak istemiyorsak bunu hemen şimdi deneyimlememize engel olan hiçbir şey yok. Âşık olmak istiyorsanız aşığı oynamaya şimdiden başlamalıyız. Eğer bir Romeo varsa sahnede mutlaka bir Juliette bulunacaktır çünkü. Geçmiş ve geleceğin kuvvet noktası şimdidedir. Kırk gün hastayı oynarsanız kırkbirinci gün hastalanırsınız. Drama-terapi şimdinin kontrolünü elimize almamızı sağlayacaktır. Drama-terapi problemleri olan kimseleri iyileştirmek için değil rolünden sıkılıp kendine yeni bir rol yazmak, bu rolü yaşam sahnesinde canlandırmak ve bu role dahil olan unsurları yönetmek adına gerçekleştirilecek bir atölye çalışmasıdır.